Borga Kantürk

Seçil Alkış: Hem sanatçı olarak, hem de küratör olarak sanatın içinde yer alıyorsunuz.Bunun olumlu ya da olumsuz yanları nelerdir?

Borga Kantürk: Olumlu yanı sanatçı-küratör ilişkisinde içerden bir bakış açısı sağlıyor. Sanatçı kökleriniz yaratım sürecine ilişkin deneyimleriniz ve önsezileriniz olarak işin prodüksiyon ve sunumu, sonrasında da dolaşımı konusundaki küratoryal rolünüze eklemleniyor. Bu lki tarafında uzlaşamadığı noktalarda sezgilerinize (her iki pozisyonuda barındırdığınızdan) güvenip, orta yolu bulma becerisi sağlıyor, Olumsuz yanı ise ikisinden birine tam odaklanıp kariyerinizi sırf o yöne doğru emin adımlarla kuramıyorsunuz. Belki de böyle olması işinize geliyor vazgeçemiyorsunuz. Size İki alandan da talep gelince bu pozisyonunuzu sürdürmek doğruymuş gibi geliyor.

S.A.:Küratörlüğünü üstlendiğiniz sergileri neye göre seçiyorsunuz ? B.K.: Genelde fikir aşamasında ortaklıklar kurup, o fikir ve çevresinde gelişen durumları olayları paylaşabileceğim sanatçılar ve bunlara zeval olacak strateji ve teoriler eşliğinde bir bütüne doğru yol alıyorum. Bir proje, sipariş üzerine sahiplenmek, bu türde bir şey değil benim için, bir skaladan ya da önümdeki listeden seçmek gibi bir durum da yok. Odaklandığım, beni vuran, kafamı kurcalayan ve bazı sanatçılar ve bu çevreden insanlarla sağlamasını yapabildiğim, kimi üretimlerde sezinlediğim, empati kurduğum durumlar üzerine sergi yapmaya çabalıyorum. Bazıları sergiye dönüşüyor, bazıları yazışmalar, konuşmalarda kalıyor. Bunu hem olanaklar, fırsatlar hem de zaman gösteriyor.

S.A.: ”Küratörlük” olarak adlandırdığımız iş, sizin için nedir ve neler içerir?

B.K.:Sanırım sanatçı kökenli bir küratör olduğum için bu sorunun cevabı net bir formülasyon içermeyecek. Daha duygusal yaklaşmak istiyorum bu sürece. İfade olanakları ile ilgili ve iletişim için gereken empati ile de. Duygu ve ifade editörlüğü, yayıncılığı gibi. Bir çeşit bağlantıyı, geçişleri sağlamak gibi. Bazı sanatçılarda, bazı üretimlerde bir pırıltı, üzerine düşünülmemiş, es geçilmiş bir şey farkediyorsun. Onlara saha açman, izleyiciyle buluşturman lazımmış hissine kapılıyorsun. Bu aynı bölgeden sanatçılar, özdeş yıllarda ortaya çıkmış yapıtlar, projelere de odaklanabilir ama tamamen birbirinden çok uzak coğrafyalardaki sanatçıları da biraraya getirebilen bir ortaklıklığı, gücü, sinerjiyi hedefleyerek yaşadığım bir süreç bu. Bu ortaklık bütünleşip etkileyici bir potansiyel güç olarak açığa çıkıp sonrasında da bir kitle için heyecan ve empati yaratabiliyorsa benim için amacına ulaşan bir eyleme dönüşüyor küratörlük. Tam olarak sınırlarını, tanımını ve neden sürdürmek istediğimi net olarak açıklayamam, ancak yukarıda da bahsi geçen tüm bu ilişkiler ağının kurulması gerektiğini sezmek, önceden hissetmek, ve o parça parça varolan şeyi biriktirip, toplayıp bir bütüne dönüştürmeyi üstenmek. Kollektif bir olayı-vaka-yı insanlara ulaştırabilmek. Bütün bu süreç ve hissiyatı “kütatörlük” tanımı altında yaşayabildiğim için devam ediyorum sanırım.

S.A.: Sanat eserinin farkındalık yaratabilmesi için, küratörün önemli midir?

B.K.:Küratör arabulucu olduğu için önemlidir. Sanatçının ve üretiminin iletişim ve okuma alanları üzerinde olumlu etki yapabilir, bazende aşırı kodlama yaparak ve referans vererek belirlgin güçlü bir okumaya da hapsedebilir. Ama sanat eserinin farkına varmak için illaki her an bir küratöre ihtiyaç duymak biraz lüks olur, yapıt için de kısıtlayıcı. Küratör, Galeri, Yazar v.d. Herhangi biri ya da hepsi farkındalık yaratma maksatlı paydaşlar, ortaklar.

S.A.:Türkiye de bu misyonu üstlenen çok az kişi var. Aralarında işini iyi götüren ve takip ettiğiniz biri ya da birileri var mı?

B.K.: Az mı? Bence küratör sayısı bir hayli çoğaldı. Ama üstlenme meselesi birazcık değişti. Eskiden bu alanda eğitim görme şansı çok fazla değildi, kültür yönetimi denilen şey türkiye ortamında tartışılmıyordu. O sebeple sanırım bizim kuşağımız sergi yaparak, tartışarak, gözlemleyerek bu işi öğrendi ve çoğuda sanat üretimi ile ilgili bölümler bitirmiş insanlar bu kişiler. Evet bu kuşak biraz bunu görev olarak üstlendi ve seçimini yaptı. Şimdi ise bunu üstlenmekten çok meslek olarak baştan seçebilecek bir nesil var. Hatta kendi içinde bile baştan bu işin hangi yönünde ilerleyeceğini spesifik şekilde seçmeye başladı insanlar. Adnan Yıldız, Övül Durmuşoğlu bu işi Uluslararası alanda gayet iyi bir şekilde sürdüren küratorler kendilerini yakinen takip ediyorum. Başak Şenova fazlasıyla takdir ettiğim küratör, eğitimci kişilerin başında geliyor. Kurumsal anlamda Vasıf Kortun Türkiye Güncel Sanatı için öncü olmuş biri. Zaten bu gibi insanlar bir şeyler yaptığında haliyle takip ediyorsunuz..

S.A.: Yaptığınız işlerde ve küratörlüğünü üstlendiğiniz sergilerde özellikle savunduğunuz ve uyguladığınız bir konu var mı? Neden?

B.K.: Bunun yüzdesini çıkartmam ve keskin uçlu net bir cevap vermem zor. Daha göreceli bir şey sanat, insani bir şey çok formüle etmeyi uygun görmüyorum. Dönüşüme uğrayabiliyor, anlık önemli etkilenmeler veya uzunca bir süre obsesifce takıntı yapabileceğiniz durumlar, olaylar, yaptığınız serginin altyapısını, odağını oluşturabiliyor. Sadece net bir şey diyebilirim ki: Kurucularından biri olduğum “KUTU taşınabilir sanat mekanı”(*) isimli oluşumdan bu yana sürdürülebilirlik, taşınabilirlik kavramları bir bakıma küratoryal stratejilerimi geliştirirken referans teşkil ettiler. Kutu için bkz: www.kutuweb.blogspot.com

S.A.: Hazırladığınız sergilerde belli bir kitleye hitap ediyormusunuz? Ediyorsanız nedenleri?

B.K.: Bilmemki, belli bir kitleye hitap ediyormuyum? Ancak çok büyük bütçeli aşırı liberal ve göz önünde olan sergiler yapmıyorum. Bu hem benim güncel sanata bakışıma, yorumlayışıma aykırı gibi hem de haliyle bu tür kurumlar ve alan çalışmaları yapan kişiler benimle çalışmayı tercih etmiyor pek Bu nedenle “genel izleyici”den, yüksek rakamlardansa, devamlılık arayan takipçilerle iletişimde oluyor yaptığım sergiler.

S.A.: (Dünya geneline bakılırsa)Snat çok hızlı ilerleyen bir alan ve siz İzmirde yaşıyorsunuz.Gelişmeleri takip etmek ve kenidnizi geliştirmeye devam etmek için neler yapıyorsunuz?

B.K.: İzmir’de yaşıyor olmam iletişim dışı olmam anlamına gelmiyor. Farklı şehirlerden uluslar arası bağlantılara sahip olmak, çeşitli kurumlara ve sanatçı organizasyonlarıyla irtibatta olmak gelişmeleri takip etmek ve bir bakıma dahil olmak için yeterli gibi. Artık bir çok şey özellikle 3G sonrasında, telefonlarında video-ses dosyasını anında paylaştığı bir sanal ortama kayıyor. Eskiden takip edemediğim bir çok etkinlik, sergi, konferansı v.b. bu sayede takip edebiliyorum. Bütün bunlar internet üzerinden ücretsiz olarak telefonunuza, mp3 çalıcınıza ya da bilgisayarınıza yükleyebileceğiniz dokümanlar. Özellikle güncel sanat ilişkin podcast’leri takip ediyorum. Uluslararası yayıncı kuruluşların yeni yayınlarını okuyorum. Bunun dışında dünyanın farklı yerlerinden küratör ve sanatçı arkadaslarımla internet üzerinden iletişimde oluyorum. Param oldukça da sıklıkla, geçici süreliğine de olsa şehir değiştiriyorum. İzmir sessiz ve sakin bir şehir bu sayede burada üretimlerime konsantre olmam daha kolaylaşıyor. Bir çeşit yarı-inziva hali.

S.A.: Küratör olarak son dönemlerde yeni açılan ya da yenilenen bazı mekanlar oldu.Bu mekanlar ve sergileri (gezme fırsatınız olduysa) sizin bakış açınızla nasıl değerlendiriyorsunuz?

B.K.: Depo, 11.İstanbul Bienali sonrasında özellikle bağımsız küratörlerin, kolektiflerin önemli bir uğrak yeri haline geldi. Arter ve Rampa yeni iki mekan ve beni fazlasıyla ilgilendiriyor. İkisi de Türkiye Güncel Sanatı için üretim alanını genişletecek önemli mekanlar. Borusan yeni mekanında nasıl bir program yürütecek pek bilmiyorum ancak onlarda isim ve prestij olarak güçlü bir kurum. Platform Garanti ise mekanını uzun bir süredir yenilemekle uğraşıyor ve inşaat bitmek üzere. Genişleyerek, netleşerek daha da güçlü bir yapı olarak geliyorlar. Alternatifler sayıca artarsa alan daha da genişler kanaatindeyim. Görünen o ki bu alternatiflerin odakları, ilgi alanları da birbirinden farklı bu da arz talep bakımından gayet tatminkar.

S.A.: Sanatçı olarak küratöryal işlerinizi birbiriyle bağdaştırıyor musunuz?

B.K.: Tam Bilemiyorum. Buna benden çok sanat izleyicisi, takipçiler karar versin. Öylesi daha doğru olur. Benim için Sanatçılık ve Küratörlük; İkisi keskin bir bıçak gibi ayrılmıyor. Ama sanatsal üretim olarak ifade etmek istediklerim daha bireysel ve spesifik odaklanmalar içeriyorken, küratoryal olan tarafım ise haliyle daha paylaşımcı dışarıya açık, daha kollektif bir hafızayı içeriyor.